11 Ocak 2020 Cumartesi

kan grubu ve evrim

Bu yazı dizimizin ikinci yazısında kan gruplarını ele alarak, hematoloji bilimini ve Evrim ile ilişkisini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Hematoloji, kelime anlamı olarak "kan bilimi" demektir. Latincede "haima", kan demektir. Hematoloji sadece kan ile değil, kan üreten organlar ve kan hastalıklarıyla da ilgilenir. Ayrıca kan grupları ve bunların ilişkileri de "Evrimsel Hematoloji" ya da "Filogenetik Hematoloji" olarak değerlendirilebilecek bir alt grupta incelenmektedir. Bir önceki yazımızda da açıkladığımız gibi, Evrimsel Biyoloji'nin gelişimiyle birlikte bilimde bir devrim yaşanmıştır ve hemen her bilim dalı, bu önemli bilimsel gerçeği kendisine adapte etmiş ve ona bilgiler sağlamaya başlamıştır. İşte bu yazıda bunları ele alacağız.
Temel olarak, kan grupları üzerinden gitmek istiyoruz. Aslında kan ile ilgili hastalıklar üzerinden gitmek de mümkündür; ancak biz grupları tercih edeceğiz, çünkü kan ile ilgili genetik pek çok hastalık var ve her birine girmemiz mümkün değildir. Kan gruplarını anlamak, Evrimsel Biyoloji ile Hematoloji arasındaki ilişkiyi anlamamıza yeterli olacaktır.
Kan grupları ve bunların evrimi, en az kromozomları incelemek kadar ilginç bir araştırma alanıdır. İnsanda, temel olarak iki ana kan grubu bulunur, bir de yardımcı kan grubu kullanılmaktadıri. Ana kan grupları hepimizin oldukça iyi bildiği ABO Sistemi ve pek az kişinin bildiği MN Sistemi'dir. Yardımcı kan grubu, ya da daha bilimsel adıyla "kan faktörü" olarak ise Rh Faktörü kullanılmaktadır ki bunu da gayet iyi bildiğinizi düşünüyoruz. Bunlar dışında Uluslararası Kan Aktarımı Cemiyeti tarafından resmi olarak kabul edilen 30 farklı kan grubu bilinmektedir. Ancak bunlardan açık ara farkla en sık kullanılanı ABO ve Rh sistemidir.
Kan gruplarının farklı isimleri nerelerden gelmektedir?
Kan grupları, belki bildiğiniz üzere, kırmızı kan hücrelerinde bulunan antijen denen kimyasal reseptörlerin tiplerine göre belirlenmektedir. Antijenler; protein, karbonhidrat, glikoprotein veya glikolipit yapısında olabilirler. Antijenlerin temel görevi, vücuttaki belirli antikorların üretiminin tetiklenmesidir. Yani antijenler ile antikorlar arasında birebir ama zıt bir ilişki vardır. Bir antikor, bir antijeni tanıdığı zaman beyaz kan hücrelerini çoğaltarak antijeni yok etmeye çalışır. Bu sebeple bir bireyin vücudundaki antikorlarla uyumlu antijenler enjekte edilirse, vücut tepki gösterecek ve bu yabancı antijeni yok etmeye çalışacaktır. Doğal olarak, bir bireyin vücudunda, o bireyin antijenlerini yok etmek üzere evrimleşmiş antikorlar bulunmaz.
Tüm bunları, minik bir tabloyla özetleyelim:
Kan Grupları, Antijenler ve Antikorlar
Kan Grupları, Antijenler ve Antikorlar
Görülebileceği üzere kırmızı kan hücrelerinde (alyuvarlar) bulunan antijenlerin tipleri, belli antikorlarla uyuşmaktadır. İşte bu antijenlerin yapısına göre kan grupları belirlenmektedir. A kan grubu, belli bir biyokimyasal yapıdaki antijenlerden dolayı bu ismi almaktadır. B kan grubu ise A'dan farklı bir tiptedir. Bir takım insanlarda ise hem A, hem B antijenleri bir arada bulunur ve AB kan grubuna sahip olurlar. Bu antijenlerden hiçbirine sahip olmayanlar ise 0 kan grubuna sahiptirler. 
Hücrelerimiz üzerinde yüzlerce farklı çeşit glikoprotein, glikolipit, protein ya da karbonhidrat bulunabilir. Bunlardan biri de, ilk defa bir makak türü olan Macaca mulatta, yani Rhesus Maymunu'nda keşfedilen Rh faktörüdür. Aslında Rh faktörünün daha bilimsel adı; tıpkı A ve B antijenleri gibi bir isim olan D antijenidir. Yani Rh(+) dediğimiz bir insanın alyuvarlarında D antijeni bulunuyor demektir. Negatiflerde ise bu antijen bulunmaz. Bu ikincil sistemin kullanılmasının iki sebebi vardır: İlki, kan transferinde çok önemli bir rol oynaması; ikincisi ise kan gruplarını daha spesifikleştirerek incelemelerin daha ince bir şekilde yürütülebilmesi.
Antikor açısından incelediğimizde ise, karşımıza çıkan tablo şöyledir: A grubu antijenlere sahip olanlarda, Anti-B antikoru bulunur, yani B antijenini yok edecek şekilde özelleşmiş antikorlar bulunur.
B grubunda ise Anti-A grubu antikorlar bulunur. AB kan grubunda, iki tür antikor da bulunamaz, çünkü herhangi birisi bulunsaydı, kan hücreleri kendisini yok etmeye başlarlardı. 0 kan grubunda ise iki antijene karşı da antikor bulunmaktadır.
İşte bu antijen-antikor ilişkilerinden ötürü AB kan grubu, herhangi bir antikor taşımadığından her kan grubundan kan alabilir. A kan grubu, B'lerden alamaz çünkü kendisinde Anti-B antikoru bulunur. B'ler de A'lardan alamaz çünkü Anti-A antikoru taşırlar. 0 kan grubu ise her tür kan grubuna kan bağışında bulunabilir, çünkü ne Anti-A, ne de Anti-B antikoruna sahiptir. Tabii Rh faktörü de, kan aktarımında önemli bir unsurdur. D antijeni bulunanlarda (Rh+) Anti-D antikoru bulunmaz, dolayıyla herhangi Rh faktörüne sahip bireye kan verebilir. Ancak D antikoru bulundurmayan canlılar (Rh-), Anti-D antikoruna sahiptirler ve Rh+ bireylerden kan alamazlar, çünkü kendilerindeki Anti-D antikoru, Rh fakrörüne karşı çoğalacaktır.

Kan Gruplarının Dağılımı

Dünya üzerinde yaklaşık olarak var olan 6.5 milyar insandan, 2.26 milyarı hakkında sahip olduğumuz istatistiki verilere göre:
  • 0 Rh(+): %36.44 
  • A Rh(+): %28.27
  • B Rh(+): %20.59
  • AB Rh(+): %5.06
  • 0 Rh(-): %4.33
  • A Rh(-): %3.52
  • B Rh(-): %1.39
  • AB Rh(-): %0.45
Bu dağılımın tam olarak neden bu şekilde olduğu bilinmemektedir. Çünkü kan gruplarının üzerindeki seçilimsel baskılar ile ilgili elimizde herhangi bir veri bulunmamaktadır. Ancak örneğin A kan grubuna sahip olanların mide kanserine yakalanma ihtimalleri, 0 kan grubundakilere göre %20 daha fazladır. Öte yandan 0 kan grubuna sahip olanlarda ülsere yakalanma şansı daha yüksektir. Bir diğer örnek, başka kan sistemlerinden gelmektedir. Örneğin Duffy isimli bir kan grubu sistemine göre, Duffy antijenine (A, B veya Rh gibi bir diğer kimyasal molekül) sahip olmayan bireylerde sıtmaya yakalanma şansı inanılmaz düşüktür. Bunun sebebi bilinmektedir, çünkü Duffy antijeni yapısı itibariyle sıtma virüsünün kana karışmasını hızlandırmaktadır. Bu yüzden endemik olarak sıtmaya sahip olan bölgelerde Duffy antijeni taşıyan bireyler bulmak neredeyse imkansızdır, çünkü çok hızlı bir şekilde elenirler. Bir diğer veri, 0 kan grubuna sahip olanların hıyarcıklı veba isimli hastalığa yakalanma şansları çok daha yüksekken, A kan grubuna sahip olanlar çiçek hastalığına daha kolay yakalanmaktadır. İlginç bir şekilde Çin, Hindistan ve Doğu Rusya'da B kan grubu en sık rastlanan kan grubudur (Çin'de %32, Hindistan'da %33, Rusya'da %80). İlginç bir şekilde, A ve 0 kan gruplarının bu bölgede azalmasının sebebi olarak bu bölgede en sık görülen hastalıkların hıyarcıklı veba ve çiçek hastalıkları olması olduğu keşfedilmiştir. 
Yani hastalıklara sebep olan bakteri ve virüsler ile kan gruplarımızı belirleyen antijenler arasındaki ilişki, kan gruplarının dağılımının evrimsel kökenleri hakkındaki seçilimsel baskılarla ilgili bize fikirler vermektedir ancak bu konulardaki araştırmalar arttıkça, dağılımın kesin sebepleri de daha net olarak bulunabilecektir.

Kan Gruplarının Evrimi

Ele aldığımız hayvan türü insan olacaksa, bu kan grupları nereden gelmektedir? Antijenler ve antikorlar nasıl evrimleşmiştir? Daha da önemlisi, ne zaman evrimleşmiştir? Bilim insanları uzun bir süredir bu soruların cevaplarını aramaktadırlar ve oldukça önemli yollar kat etmişlerdir.
Evrimimizi anlamamızın tek yolunun diğer akrabalarımızı incelemekten geçtiğini unutmayın. Dolayısıyla ilk olarak, ilginç birkaç bilgi vererek başlayalım: 
ABO kan grubu, sadece insan türünde değil, diğer bütün maymunlarda ve daha genel primatlarda görülmektedir. Bu da kan gruplarımızın bize özel olmadığını ve Evrimsel süreçte atalarımızdan edindiğimizi (ve tabii kuzenlerimizin de atalarımızdan edindiğini) göstermektedir. 
Konu hakkında yapılan 28 farklı araştırma göstermiştir ki, en yakın kuzenlerimiz olan bonobolar ve şempanzelerin tamamı A kan grubuna sahiptir, çok nadir de olsa 0 kan grubu da görülmektedir; ancak şimdiye kadar tanımlanan hiçbir şempanzede B kan grubuna rastlanmamıştır. 
Öte yandan, 8 farklı araştırmanın sonuçlarına göre, şempanzelerden sonra ikinci en yakın kuzenimiz olan gorillerin çoğunun kan grubu B'dir, çok az bir kısmı 0'dır ve A kan grubuna hiç rastlanmamıştır.
Ayrıca insaymunlar arasındaki hiçbir türün hiçbir bireyinde AB kan grubuna rastlanmamıştır.
Bu iki canlı grubundan daha uzak akraba olduğumuz babunlarda ise A, B ve 0 kan gruplarına rastlanmaktadır. Ancak bu türlerde de antijenler kan hücreleri üzerinde değil, dokulardaki hücrelerin üzerlerinde bulunmaktadır. Yani lokasyon farklılığı görülmektedir. Ayrıca yapılan incelemelerde babunlar ile insanların kan hücreleriyle ilgili alellerde çok sayıda benzerlik bulunmuştur, ancak babunlarda, insanlarda bulunan bazı mutasyonlara rastlanamamıştır, özellikle de 0 kan grubunu belirleyen alellerde. Yapılan bir diğer araştırma da, insanlarda 0 kan grubu her ne kadar en sık rastlanan kan grubu olsa da, babunlarda birkaç defa bağımsız olarak evrimleşmesine rağmen seyrek bulunan bir kan grubu olduğunu ortaya çıkarmıştır. Babunlar arasında 0 kan grubuna sahip olanlara karşı şimdilik bilinmeyen bir sebeple bir seçilim baskısı olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca bazı fosiller üzerinde yapılan araştırmalarda, birer hominid (insansı tür) olan Australopithecus africanus ile Australopithecus robustus türlerinin kan gruplarına da belirli bir istatistiki hata ile ulaşılabilmiştir. Eldeki bütün Australopithecus africanus örneklerinin kan grubunun A olduğu, tüm A. robustus'ların ise B kan grubuna sahip olduğu keşfedilmiştir. Bu bilginin üzerinde çok fazla durmuyoruz, çünkü bu sonuçlara anatomi ve fizyolojiden yola çıkarak elde edilen bazı istatistiki değerlere göre karar verilmektedir ve elde çok fazla örnek bulunmadığı için çok sağlam bulgular değildir. Ancak yukarıda verdiğimiz şempanze ve goril verileri, bize yeterince sonuç üretmemiz için yeterlidir.
Şimdi, bu verileri değerlendirelim: İlk olarak, çoğu primatta ya A, ya B grubu gözlenmekte, 0 kan grubu ise ya hiç gözlenmemekte, ya da çok seyrek olarak görülmektedir. Bu da bizlere 0 kan grubunun sonradan evrimleştiğini ve orjinal kan gruplarının A ve B kan grupları olduğunu düşündürmektedir. 
Ayrıca sadece insanlar, şempanzeler ve gorillere bakarak söyleyebiliriz ki A ve B kan gruplarının birbirinden ayrılması ve evrimleri; insanlar, şempanzeler ve gorilleri kapsayan Homininae alt familyasından, gorillerin ayrıldığı 13 milyon yıl öncesinden daha önce olmuştur. 
Yani kan gruplarına bakarak da, bu farklı özelliklerin zaman içerisinde kademeli olarak edinildiğini görmemiz mümkündür.
Dediğimiz gibi, Hematoloji bize sadece kan grupları ile değil, akyuvarlar açısından da çok ilginç evrimsel bilgiler vermektedir. Bunlardan en önemlisine bakacak olursak:

B-Hücreleri

B-Hücreleri (isimlerindeki B, üretildikleri bölge olan "Bursa of Fabricius"tan gelmektedir), özel beyaz kan hücreleridir ve sıvı tabanlı savunma sisteminde görev almaktadırlar. Yani, bir diğer özel beyaz kan hücreleri olan T-Hücreleri tarafından tetiklendiklerinde (her zaman tetiklenmeleri şart değildir), ilgili bölgeye giderek antikorlar üretmeye başlarlar ve kan sıvısı içerisine salgılarlar, kendileri doğrudan, hücre olarak müdahale etmezler (T-Hücreleri ise doğrudan vücuda zararlı antijenlerle tepkimeye girerek etki ederler, sıvı salgılamazlar).
B-Hücreleri'nin Evrimsel süreçle ilgili en ilginç yanı, tamamen "rastlantısal" üretilmeleridir. Bu nokta, gerçekten çok ilginçtir, çünkü Evrimsel Biyoloji'yi tamamen "tesadüfler" üzerine kurmak isteyenleri şaşırtacak bir mekanizmaya sahiptir ve doğa, gerçekten bir miktar "tesadüfi" olduğunu bizlere göstermek ister gibidir (Metafor yapmaktayız! Doğanın hiçbir amacı veya niyeti yoktur!):
B Hücreleri sürekli olarak bölünüp çoğalan virüsler gibidir. Kanımız içerisinde durmadan bölünürler ve fazlaları yok edilir. Bu bölünmeler sırasında, doğal olarak, mutasyonlar ve çeşitli varyasyonlar meydana gelir ve B-Hücreleri üzerinde, antijenlerin (özellikle zararlı olanların) tanınmasını sağlayan reseptörlerin yapısı sürekli olarak değişir. Yani vücut, çoğu zaman belli bir amaca yönelik salgılar yapıyor gibi gözükse de (çünkü bu yapılar milyarlarca yılda evrimleşmiş ve son hallerini almıştır, bizlere sanki özenle "hazırlanmış" gibi gelirler; ama bu yanlıştır), B-Hücreleri hiçbir "hedefe" göre üretilmezler. Tamamen virüs gibi, çok hızlı bir şekilde çoğalırlar ve bu kadar hızlı bölünme, hataları da beraberinde getirir. Ancak B-Hücrelerinin ortam adaptasyonu da bu şekilde gelişmiştir. Bu hücreler, rastlantısal olarak mutasyonlara uğrarken, o kadar fazla çeşitte reseptör üretirler ki, bir noktadan sonra antijenlerle şans eseri uyumlu olan hücreler var olmaya başlar. 
Sayı vermemiz gerekirse, vücudumuzda 10 üzeri 9, yani 1 trilyon farklı çeşitte reseptöre sahip B-Hücreleri vardır ve bunlar tamamen rastlantısal bir şekilde vücuda zararlı antijenlere engel olmaya çalışırlar. Çalışma prensiplerine bakarak bu yazımızı noktalayalım:
Vücudumuza X şeklinde bir zararlı antijenin girdiğini düşünelim. Bu antijen, kanda dolaşırken, T-Hücreleri bunu yakalar ve B-Hücreleri'nin ortama çekilmesini biyokimyasal salgılarla sağlarlar. B-Hücreleri'nden, rastgele, o anda kanın o bölgesinde bulunan çeşitleri ortama gelirler. X yapısındaki antijenle uyumlu olan bir B-Hücresi, eskiden birey içerisinde oluştuysa (mutasyonlara ve buna bağlı varyasyonlara göre), antijenle etkileşir ve antijenin yayılımı engellenir. Ancak rastgele değişen B-Hücreleri'nin 1 trilyon çeşidinden hiçbiri; ya da en azından o anda o bölgede bulunmayan hiçbiri X antijeni ile uyuşamıyorsa, antijenin önüne geçilemez. Yani B-Hücreleri'nin antijenle uyumu tamamen tesadüfi olmaktadır; belki de Evrim'deki ve Evrim'i bir kenara koyarsak doğadaki en tesadüfi olaylardan biri burnumuzun dibinde, her an gerçekleşmektedir.
B-Hücreleri, bu şansı arttırmak için de özel bir adaptasyon geçirmişlerdir. Eğer antikor tanınırsa ve daha önceden hiç tanınmadıysa, mitoz sonucu iki farklı B-Hücresi üretilir. Bunlardan biri, doğrudan antijeni yok etmek üzere yeni B-Hücreleridir. Bir diğer grup ise, "Hafıza Hücreleri" olarak bilinir ve tek görevleri, antijenin şeklinin hatırlanıp saklanmasıdır. Tabii ki bu saklanma, makro boyuttaki "hafıza"da olduğu gibi sadece biyokimyasal kökenli bir durumdur, reseptörlerin ona uygun üretilmesi durumudur. Yani Hafıza Hücreleri, seçilimin bir sonucudur; çünkü antijenle uyumlu olan B-Hücreleri'nden antikorlar üretilebilir ve ancak uyumlu olan Hafıza Hücreleri hayatta kalabilir.
Doğanın hangi köşesine baksak, mutlaka Evrimsel Biyoloji'yi görmemiz mümkündür. Hematoloji, yani kan bilimi de bize Evrimsel Biyoloji ile ilgili ilginç sırlar vermektedir

KEDİLERİN KAN GRUPLARI VE ÖNERİLER

KEDİLERİN KAN GRUPLARI VE ÖNERİLER

01 Ekim 2019
Yakın zamana kadar, farklı kan gruplarına sahip kedilerin çiftleşmesinin etkileri göz ardı edildi ve kedilerin kan grupları ve öneriler konusuna değinilmedi. Sadece Fading Kitten Sendromu- yavru kedide ani ölüm sendromu olarak adlandırıldı. Sorunsuz bir şekilde doğan ve sağlıklı görünen yavru kediler, yaşamlarının ilk üç günü aniden ölürler. Bunun en yaygın nedenlerinden biri, kedi yavrularının ve annelerinin kan gruplarının uyumsuzluğudur. Bu nedenle, kedi sahiplerinin kan gruplarının kalıtımının temel prensipleri, uyumsuzlukları ve kritik bir durumda yapılması gereken müdahaleler hakkında fikir sahibi olmaları gerekir. Kan gruplarının uyumsuzluğunun araştırılması yeni bir konsepte yol açmıştır: Feline Neonatal İzoiltroliz – yeni doğan yavruların hemolizi. Bu nedir Yeni hastalık? Evet, ama haplarla, ilaçlarla, enjeksiyonlarla vs. tedavi edemezsiniz. 
Feline Neonatal İzeritroliz- bu aslında ne anlama geliyor? Bu, kırmızı kan hücrelerinin (kırmızı kan hücreleri), hemoglobinin kan plazmasına salınması ve bu da yavruların ölümüyle sona ermesidir. İnsanın birkaç farklı kan grubuna sahip olması, genel olarak kabul edilmiş bir gerçektir. Çeşitli insan kanı türleri hakkında hemen hemen her şeyi biliyoruz. 
İnsan kan grupları: % A0- 42, % B0 - 14, AB -% 7,% 00 - 37. 
Kan gruplarına ek olarak, başka, çok önemli bir yönü daha var- buna "Rh faktörü" (Rh) denir. (Rh-) olan kadınların hamilelik sırasında ve doğumdan sonra bebekleri üzerinde çok önemli sonuçları olabilir. 
Örneğin: (Rh-) ile anne ve (Rh +) ile anne 
Eğer böyle bir anne (Rh +) kanı olan bir çocuğa hamile kalırsa ve hamilelik sırasında veya doğum sırasında bebeğin pozitif kanının bir kısmı (Rh +) hamile annenin kanına (Rh-) girerse, o zaman annenin vücudu yabancı (Rh +) olarak tanınır ve oluşur buna karşı antikorlar. Bebeğin, sonraki hamileliği sırasında (Rh +), annenin vücudu bebeği reddeder ve düşük olur. Tabii ki, istisnalar var ve bu tür gebelikler iyi bitiyor, ancak bunlar sadece kuralları onaylayan istisnalar. Bununla birlikte, annenin (Rh +) ve babasının (Rh-) varsa, sorun ortaya çıkmaz. 
Kedilerin Kan Grupları ve Öneriler
1953 yılında İngiliz bilim adamları, kedilerin kan gruplarını ve kalıtım kalıplarını belirledi ve çalıştılar. O zaman, otuz yıl boyunca hiç kimse bu konuyla ilgilenmedi çünkü zoologlar kedi yetiştiriciliği için önemli olmadığını düşünüyorlardı. Sadece 1981'de Auer ve Bell tarafından yapılan deneyler, bu problemin hasta kedilerin kan transfüzyonunda ve yeni doğan yavruların ölümünü önlemede önemini kanıtladı. Kan türlerinin kedilerde geçmesi Mendel (GENETİK) kurallarına uyar.
Bugüne kadar, kedilerin üç kan grubu vardır: 
1- Aşağıdaki gen çifti aracılığıyla oluşan kan grubu A: A / A veya A / B, burada A dominant gendir ve B'nin özelliklerini baskılar.  2- Kan grubu AB çok nadir görülür ve henüz tam olarak çalışılmamıştır. Lütfen AB'nin A / B'den tamamen farklı bir kan grubu olduğunu unutmayın.  3- Kan grubu B- I / O genlerinden oluşmuş.
Kedilerin Kan Grupları ve Öneriler: Kedi Irkları ve Karakteristik Kan Grupları
Amerikalı ve İngiliz bilim adamları tarafından yapılan araştırmalar, bazı kan gruplarının kedilerin cinsi ve habitatı ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Yabancı kedilerin büyük çoğunluğu A grubu kanına sahiptir. Siyam ve ilgili cinsler (Birmanya, ocicat, oryantal) şu ana kadar sadece A grubu vardır: Maine Coons ve Norveç orman kedilerinin %1 ila 5'i kan grubu B'ye sahiptir. Abyssianlılar, Somali, scottis foldlar, Birman, Kurilian Bobtail ve Persler% 5-25, Britanyalılar, kısa tüylü ekzotikler ve Rex -% 30-60. AB grubu çok nadirdir.
Kan Gruplarının Uyumsuzluğu ve Sonuçları
Kan gruplarının uyumsuzluğu iki durumda trajik sonuçlara neden olabilir. İlk olarak, anne kedi ve yavru kedi kanının uyumsuzluğu, yeni doğanın kırmızı kan hücrelerinin tahrip olmasına ve ölümüne neden olur. İkincisi, kan uyuşmazlığı transfüzyon sırasında gerçekleşir (kan transfüzyonu). Bu durumda, hayvanda bazen ölüme yol açmaktadır. Bazı kedi ırklarının yetiştiricileri için daha yaygın ve önemli olduğu için, ilk durumu daha ayrıntılı olarak ele alalım. 
Kedilerin kan grupları ve önerilerde, bir kedinin ve yavru kedi kan grubundaki fark, A veya AB grubu kan, anne kedi- B grubu, kedi-baba- A grubu kanı olduğunda bebeğin yaşamı için tehlikelidir. (Tabloya bakınız). Kalıtım kurallarına göre, yavru kedi kan grubu babanın kan grubu ile aynıdır. Kedi uterusundaki fetüslerde anneden farklı bir kan grubu tehlikeli değildir. Gerçekten, fetal kırmızı kan hücrelerini yok eden maternal kan antikorları pratik olarak plasentaya nüfuz etmez. Yavru kediler tamamen sağlıklı doğar, doğum komplikasyonsuz gerçekleşir, ancak kısa bir süre için aşağıdaki problemler ortaya çıkar. Kedi yavruları ilk gün aniden herhangi bir hastalık belirtisi olmadan ölür.
İlk üç gün boyunca yavru kediler annelerinin sütünü ret ederlerse kuvvetlice zayıflarlar, idrarları kırmızı-kahverengi olur (tahrip olmuş kırmızı kan hücrelerinin yutulması nedeniyle), sonra yakında ölürler Yavrular normal olarak gelişir annenin sütüyle beslenir, rahatsızlığı olmaz, ancak bir ila iki haftalıkken kuyruklarının ucu ölür.
Tüm Hastalıkların Nedeni
Tüm bu hastalıkların nedeni, yavru kediler için tehlikeli olan maternal antikorların kan dolaşımına girmesidir. Antikorlar, bir kedinin annesinin sütünde bulunur ve kedi ve yavruların kan tipleri uyumlu olduğunda, bebeklerin bağışıklık sisteminin normal çalışması için son derece önemlidir. Antikorların büyük moleküller olmasına rağmen, yeni doğan yavruların bağırsak duvarlarından emilir ve kan dolaşımına girerler. Uyumsuzluk durumunda annenin, A grubu kan grubundaki kırmızı kan hücrelerini (yavru kedide bulunan) bağlayan antikorları, bebeğin kanına girer ve kırmızı kan hücrelerinin yapışmasına (yok olmasına) neden olur. 
Bir yavru kedideki kırmızı kan hücrelerinin sayısı azalır, anemi oluşur. Protein idrarın içine girerek böbreklere zarar verir. Sonuç olarak, metabolizma tamamen bozulmuştur. Bütün bunlar yavru kedilerin çabucak ölmesine yol açar. Daha az sıklıkta olur yavru kedi kritik bir dönemden geçiyor. Vücudun bu kısmı kalpten en uzağa yerleştirilmiş ve orada en ince kılcal damarlardan kan akıyor. Bu nedenle, en uygun durumda kan gruplarının uyumsuzluğu ile kan dolaşımını sadece orada rahatsız eder ve kan almadan kuyruğunun ucu ölür. Bazen doğumlarda batınlarda tüm yavrular hastalanmaz, bazıları da uyumsuz bir anne kan grubuna sahip olmalarına rağmen hayatta kalır. Bu, tehlikeli maternal antikorların kan dolaşımına geçmesine izin vermeyen bağırsak duvarının bireysel yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Tüm yavru kedilerin sağlıklı kalması oldukça nadirdir, bu da bir annenin sütünde çok düşük bir antikor içeriği olduğunda olur.
Kedilerin Kan Grupları ve Öneriler: Tehlike Durumunda Ne Yapmalı? 
Elbette, yetiştiricilerin evcil hayvanlarının kan gruplarını önceden bilmeleri ve sadece aynı gruplara sahip hayvanları seçmeleri önerilir. Bir kan grubu B, bir cins ırkta daha yaygınsa ve bu çift ilk kez çaprazlanırsa, sorunlardan kaçınmak için doğumdan hemen sonra yavru kedilerin kan türlerini hemen belirlemeye değer. Bunun için özel bir test var. Test için, göbek kordonundan bir veya iki damla yavru kedi kanı yeterli. 
Yetişkin kediler için kan grubu testi daha ucuz ve daha yaygındır. Bunu yapmak için, bir kedinin patisinden 1-2 mililitre kan alın. Kan grubu A saptanan yavru kediler hemen B grubu olan bir anneden ayrılmalı ve geçici bir süt bulunmalıdır. Kan grubu A olan bir kedi safkan bir evcil kedi mükemmeldir. Doğumdan 2-3 gün sonra yavru annesinin sütünü içebilir. Bu zamana kadar, bebeğin bağırsak duvarının açıklığı o kadar azalır ki, annenin sütünden gelen antikorlar kana nüfuz edemez ve hiçbir şey yavru kedinin yaşamını tehdit edemez.
Yeni doğanların kan grubunu belirlemek mümkün değilse, aşağıdaki seçenekler mevcuttur. İlk önce, bütün yavru kedilerin ilk beslenmesinden sonra 2-3 gün annenizden ayrılabilir ve yukarıdakilere uygun davranabilirsiniz. İkincisi, idrar renk testi yapılabilir. Bunun için, ilk beslenmeden sonra (yeterince kısa), yavru kediler, cinsel bölgelerine masaj yapmalı ve böylece idrar atılımını teşvik etmelidir. İdrar, pamuklu bir bezle lekelenmelidir. Normal olarak, idrar neredeyse renksiz olmalıdır. İdrar kahverengimsi ise, yavru kedi ve annesi uyumsuz kan gruplarına sahiptir. İdrar, kırmızı kan hücrelerinin tahrip olması nedeniyle lekelenir. Bu yavru kedi anneden ayrılmalıdır.
Kan Grubu B Olan Kedilerin Üremesi İçin Kullanılabilir Mi? 
Kan grubu B safkan bir kedinin dezavantajı değildir. Bu, örneğin göz rengi veya kürk rengi ile aynı özelliktedir gibi. Bu tür kediler sadece daha fazla dikkat gerektirir. Sonuçta, onlar için dikkatlice eşlerini seçmek gerekir. Kedinin kan grubu B olduğu tespit edilirse, çiftleşmek için aynı grupta bir kedi bulmaya değer. Bu mümkün değilse, yeni doğan yavru kedilerin annelerinden birkaç gün ayrılması için hazırlık yapılması gerekir. 
Kan grubu B olan safkan bir kedi, tıpkı kan grubu A'daki bir kedi gibi, herhangi bir kedi için ideal bir partnerdir. Bazen, belirli bir hedefe ulaşmak için, yetiştiricilerin kan grubu A'ya sahip bir kedi ile B grubu olan bir kediyi geçmeleri gerekir. Bu durumda, her iki hayvan da sağlıklı ve iyi gelişmiş olmasına rağmen, döllenme genellikle meydana gelmez. Doğa böyle “evliliklere” direniyor gibi görünüyor. Orta Avrupa'da, kan grubu B, Farsça ve İngiliz ırklarında daha yaygındır. Persianlar ve British ırklarını yetiştirirken, kan gruplarının belirlenmesine özel dikkat gösterilmelidir. 

0 GRUBU ŞANSLI ALZEHİMER E KARŞI BAĞIŞIKLIK

University of Sheffield’da yapılan araştırmalar kan gruplarının sinir sisteminin gelişiminde önemli rol oynadığını gösterdi. Kan grubundaki farklılıklar bilişsel gerilik yaratacak hastalıklara yatkınlık sağlayabilmektedir.
Bu araştırmalara göre kan grubu “0” olan kişilerin beyninde daha fazla “gri madde” bulunur. Gri madde sayesinde “0” kan grubuna sahip kişilerin Alzehimer gibi hastalıklara yakalanma olasılığı A, B, ve AB kan gruplarına sahip kişilerden daha düşüktür.
Sheffield’ın sinirbilim departmanından Matteo De Marco ve Annalena Venneri, bu araştırmayı 189 sağlıklı bireyin Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) sonuçlarını analiz ederek yaptılar. Bireylerdeki gri madde hacmini hesapladılar ve kan grupları arasındaki farklılıkları gözlemlediler
Brain Research Bulletin’de yayımlanan sonuçlara göre “0” kan grubuna sahip kişilerin beyinlerinde serebellumun arka kısmında daha fazla gri madde bulunmaktadır. Karşılaştırma yapıldığında A, B ve AB kan gruplarına sahip kişilerin beyinlerinin temporal ve limbik bölümlerinde daha az gri madde bulunmaktadır. Hipokampusu da içeren bu sistem ise Alzehimer hastalığı sırasında ilk zarar gören kısımdır.
Bu bulgular, araştırmacıların “0” kan grubu olmama durumuyla daha düşük gri madde hacmi arasında ilişki kurmasına sebep olmuştur
Normal şartlarda biz yaşlandıkça beynimizdeki gri madde hacmi azalır. Ancak kan gruplarının farklılığı sonucu gri maddenin az olması yaşlanmayı daha da yoğunlaştırabilir.
Bu araştırma, “0” kan grubuna sahip kişilerin Alzehimer gibi bilişsel hastalıklara karşı daha korumalı olduğunu göstermiştir.

Kaynak: Neuroscience News

AB grubu ve HAFIZA KAYBI

Kan grubu AB olanların ileri yaşta hafıza kaybından daha fazla etkilendiği belirlendi.

Amerikalı bilim adamları,
kan grubu AB olan kişilerin ileri yaşta bunamaya kadar giden düşünme ve hafıza sorunlarıyla diğer kan grubundan olan kişilerden yüzde 82 fazla karşılaştığını ortaya koydu.

Araştırmaya hafıza sorunu bulunmayan 30 binden fazla kişi katıldı. Yaklaşık 4 yıl boyunca yapılan araştırmada 495 kişide düşünme ve hafıza sorunlarına rastlandı. Bu kişiler sorun yaşamayan 587 kişiyle karşılaştırıldı.

Kan grubu AB olanların hafıza sorunlarının çok daha fazla olduğu belirlendi.

Araştırmanın sonuçları "Neurology" dergisinde yayımlandı.

Daha önceki araştırmalar kan grubu 0 olan kişilerin hafıza kaybı ya da bunamayı artırabilen kalp hastalıkları ve felç riskinin daha az olduğunu göstermişti.
55 bin kişi üzerinde yapılan araştırma, 0 kan grubuna sahip olanların kanser ve bir dizi önemli hastalık için daha az risk taşıdığını gösterdi. Araştırma, kan gruplarıyla hastalıklar arasında önemli bağlantı olduğunu gösteriyor.

A,B, AB grubu kana sahip olanların, 0 grubu kana sahip olanlara göre daha fazla sağlık riski taşıdığı ortaya çıktı.
Bu durum, 0 grubu dışındakilerin kesinlikle hastalık riski taşıdığı anlamına gelmiyor. Beslenme, spor alışkanlığı gibi bir dizi önemli faktör de söz konusu fakat, kan grubu 0 olanların bir dizi önemli hastalığa yakalanma riski daha düşük.

Araştırmayı yapan Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü'nden Dr. Arash Etemadi.

Etemadi, 55 bin kişi kapsayan araştırmayı Kuzey Batı İran'da yürüttü. İlk bulgular, belirli hastalıklarda 0 grubu kana sahip olmayanların ölüm oranlarının yüzde 9 daha fazla olduğunu gösterdi.

Araştırma sırasında, kan grubuyla mide kanseri arasındaki bağ da incelendi. Sonuçlar, A,B ve AB grubu kan taşıyanların 0 grubu kana sahip olanlara göre yüzde 55 oranında daha fazla mide kanserine yakalandığını gösterdi.


Araştırmalar daha önce de 0 grubu kana sahip olmayanların kanser ve kalp hastalıklarına yakalanma riskinin daha fazla olduğunu göstermişti.
11 bin kişiyi içeren araştırma, kan gruplarının tansiyon, kan şekeri ve kolesterol seviyelerine yönelik bulgular da ortaya koydu.
A grubu kana sahip olanlarda kötü kolesterol oranın yüksek olduğu belirlendi.


Yapılan araştırmalar kan gruplarının, kişinin karakterini ve hastalık risklerini belirleyen önemli bir faktör olduğunu gösteriyor. Bilinen 8 kan grubu olduğunu ifade edenMemorial Şişli Hastanesi Klinik Laboratuvarlar Koordinatörü Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kenan Keskin, kan gruplarının yüzde 40’a yakınının A, yüzde 30’a yakınının da B grubu olduğunu söylüyor. Keskin “Rh (-) kan grupları yüzde 12- 13 civarında. Bunlar arasında A Rh (-) kan grubuna sahip olma oranı yüzde 5, AB Rh (-) kan grubu ise yüzde 1. 0 grubu (-) kan grubuna sahip kişilerin nüfusa oranı ise yüzde 3 - 4” diyor.



O grubu çekimser
A ve B, karakter olarak baskın kan grupları olarak bilinirken 0 grubunun çekimser olduğu belirtiliyor. Negatif (-) kan gruplarının oranının daha az olmasının nedeninin, Rh faktörünün baskın bir karakter olmasından kaynaklandığına dikkat çeken Keskin, “Bireyde aynı özelliği kodlayan iki genden biri negatif diğeri pozitif ise, çocuk pozitif kan grubu ile doğuyor. Ancak anne babanın ikisi de çocuk da negatif oluyor” diyor.



İşe alınma kriteri
Yüksek rütbeli askerlerin kan grupları ile kişilik ilişkileri arasında yapılan bir araştırmanın ilginç sonuçları bulunuyor. Yapılan araştırma, askerlerin kişilik yapılarına dair önemli belirtiler içeriyor. Buna göre kan grubu 0 olan askerlerin performanslarının düşük ve çekimser olduğu ortaya çıkıyor. Bu kan grubuna sahip kişiler, kendilerinden beklenileni (A grubundakiler kadar) karşılayamıyor. Araştırma, aktif ve kritik görevde olan askerlerin A grubu olduğunu, bu kişilerin girişken, kendilerinden bekleneni veren, harekât planlaması ile hızlı ve doğru karar verme özelliklerine sahip olduğunu gösteriyor.
Doç. Dr. Kenan Keskin, “Japonya’da şirketler, personel alımı dönemlerinde (özellikle reklamve tanıtımçalışmalarında görev alacak kişileri seçerken) bu alanda yapılmış olan araştırmaların sonuçlarına bakarak karar veriyor” diyor.
Bu kararda, A grubu kana sahip kişilerin daha aktif görevlerde bulunabilecekleri, 0 grubuna sahip olanların isem daha pasif olduklarına ilişkin çalışma sonuçları etkili oluyor.




A grubunun IQ’su daha yüksek
Kan grupları ile ilgili yapılan araştırmada; A grubunun alt grubu olan A 2’de IQ’nun daha yüksek olduğu, genele bakıldığında da A grubu kana sahip kişilerin IQ’ları içinde aynı şeyin olduğu sonucuna varılıyor. Bunun, A grubu olan herkesin zekâ seviyesinin 0 grubundan yüksek olduğu anlamına gelmediğine dikkat çeken Keskin, bu sonucun yapılan araştırmada istatistiksel olarak ortaya çıktığını bu nedenle genellenemeyeceğini belirtiyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmada da, kan gruplarının sosyo -ekonomik açıdan nasıl bir dağılım gösterdikleri araştırılıyor ve A grubunun sosyo - ekonomik seviyesinin daha yüksek olduğu görülüyor. Bu sonuç IQ’su yüksek ve aktif insanların çok daha başarılı olduklarını ve daha iyi yerlere geldiklerini gösteriyor. İngiltere’de bu konuda “A grubu lobisi” yapanlar bulunuyor.



Kan gruplarına göre hastalıklar

Kanser: A grubu
Doç. Dr. Kenan Keskin, “Kanser en çok kan grubu A olanlarda ortaya çıkıyor” diyor. Kanda pıhtılaşma sorunları, vücudun çeşitli organlarında pıhtı atma olarak bilinen, “Emboli” sorunu bu grupta daha çok ortaya çıkıyor.


Ülser: 0 grubu
0 kan grubuna sahip olan kişilerde ülser ve kanama ile sonuçlanan hastalıkların yanında; enfeksiyon hastalıklarına yatkınlığın daha fazla olduğu görülüyor.

Verem:0 ve B grubu
Halk arasında cüzzam olarak bilinen Lepra hastalığı, AB kan grubunda daha sık görülürken, tüberküloza 0 ve B grubunda rastlanıyor. Bel soğukluğu hastalığı ile zatürree ise daha çok B grubunda ortaya çıkıyor.

İshal: B ve AB grubu
Sindirim sistemi enfeksiyonları, EHEC gibi salgın hastalıklar, B ve AB gruplarında daha
fazla görülüyor. İshal sorununa da B ve AB gruplarında daha çok rastlandığı belirtiliyor.

Alerji: 0 grubu

0 grubunda alerjik hastalıklarla sık karşılaşılıyor. 0 grubu kana sahip olan kişilerin bağışıklık sistemi ile ilgili sorunlarla daha çok karşılaşacağı öngörülüyor.



Veba ve kolera: 0 grubu
Kolera dünyaya Hindistan’ın Ganj Bölgesi’nden yayılıyor ve bu bölge hastalığın merkezi olarak kabul ediliyor. Hastalığın bölgede çok öldürücü olmaması A grubunun daha yaygın olmasıyla ilişkilendiriliyor. Hastalığın 0 grubunda ise daha öldürücü seyrettiği belirtiliyor.7
Op. Dr. Mustafa Kemal Çalık kan gruplarının felç ve inme riski üzerindeki etkilerini anlatıyor.

Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Enstitüsü tarafından yapılan yeni bir çalışmaya göre bazı kan guruplarına sahip insanlarda felç geçirme ihtimalinin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Bu çalışmanın ne kadar gerçekçi olduğunu anlamamız için 25 yıllık takipler sonucu yaklaşık 60.000 kadın ve 30.000 erkek hastanın incelenmiş olduğunu belirtmekte yarar vardır.

Bu çalışmada 'Kadın –erkek farkı olmaksızın AB kan grubuna sahip insanlarda O kan grubuna oranla felç geçirme ihtimalleri %26 daha fazladır ' deniyor.

Bir başka bulguya göre de O kan grubuna sahip kadınlar B grubu kadınlara oranla %15 daha fazla inme riski taşımaktadır.

Daha önce yapılmış çalışmalarda AB ve B kan grubuna sahip kişilerde koroner kalp hastalığı riskinin damar duvarı bozukluklarına bağlı olarak yüksek olduğu gösterilmiştir.

Çalışmalar A kan grubunda LDL (Düşük yoğunluklu Lipoprotein) düzeylerinin yüksek olduğu B kan grubu taşıyanlarda da Kolesterol yüksekliği ve Hipertansiyonun daha sık mevcut olduğu gözlenmiştir.

Çalışmada şaşırtan bir bulgu da B kan grubuna sahip kadınlarda felç riski %15 fazla bulunurken bu kan gurubundaki erkeklerde felç ihtimali azalırken kalp hastalığı riski artmaktadır.

Türkiye'de kan gruplarının görülme sıklığı: halkın yüzde 39'u A Rh pozitif, yüzde 29'u 0 Rh pozitif, yüzde 14'ü B Rh pozitif, yüzde 6'sı A Rh negatif, yüzde 5'i AB Rh pozitif, yüzde 4'ü 0 Rh negatif, yüzde 2'si B Rh negatif, yüzde 1'i de AB Rh negatif kan taşıyor. Ülkemizde yapılmış kan grubu dağılım araştırmalarına göre O ve AB kan grubu yaygınlığı batıdan doğuya gidildikçe artmaktadır.

İŞİTME KAYBI VE KAN GRUPLARI

PEDİATRİK SENSÖRİNÖRAL İŞİTME KAYIPLARI İLE ABO KAN GRUPLARI VE RH ANTİJEN İLİŞKİSİ

Dr. Suat BİLİCİ1, Dr. Muhammet YILDIZ2, Dr. Ahmet Volkan SÜNTER1, Dr. Okan ÖVÜNÇ1, Dr. Özgür YİĞİT1
1Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Kliniği, İstanbul, Türkiye
2Rize Devlet Hastanesi, Kulak Burun Boğaz, Rize, Türkiye

Özet

Amaç: Pediatrik bilateral sensörinöral işitme kaybı olan hastalarda Rh antijeni ve ABO kan grubu ilişkisini araştırmak.
Yöntem ve gereçler: Kliniğimizde bilateral çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybı tanısı ile koklear implant operasyonu yapılan ve çalışmaya dahil edilme kriterlerine sahip toplam 234 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. Hastaların ABO kan grupları ve Rh antijenine göre dağılımları analiz edildi. Kontrol grubu Türk toplumunun sağlıklı bireylerinden oluşturuldu. Her iki grubun skorları istatiksel olarak karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen toplam 236 hastanın 133'ü erkek, 103'ü kızdı. Hastaların yaşları 6 ay ile 216 ay arasında değişmekteydi ve ortalaması 39 aydı. Çalışma grubunda en sık A Rh+ hastalar mevcuttu ki bu Türkiye'nin genel popülasyonunun kan grubu ortalaması ile benzer oranlardaydı. Kan grupları ve Rh antijenleri açısından çalışma grubu ile kontrol grubu ortalamaları arasında istatistiksel anlamlı farklılık gözlenmedi (p > 0.05).
Sonuç: Kan grubunun bireysel hassasiyet faktörü olduğu düşünülerek, bilateral sensörinöral işitme kaybı nedeniyle koklear implant yapılan hastalarda kan grupları ve Rh antijenlerinin risk faktörü olmadığı görülmüştür.

Giriş

Pediatrik işitme kayıpları dünya genelinde yaygın bir problem olarak görülmektedir [1]. Çocukluk çağı ve yenidoğan döneminde süpüratif otitis media, efüzyonlu otitis media ve konjenital sağırlıklar işitme kaybının en sık sebeplerini oluşturmaktadırlar [2,3]. Konjenital veya prelingual dönemde ortaya çıkan işitme kaybı, çocuğun dil gelişimini olumsuz yönde etkileyerek yaşamın bütün alanlarında normal işiten yaşıtlarından farklılaşmasına neden olabilmektedir [4,5].
Kan grubu antijenleri genetik olarak kodlanır ve bu antijenler bazı hastalıklar için yatkınlık ve bazı hastalıklar için rezistans faktörü olabilirler. A kan grubuna sahip kişilerin gastrik karsinoma yatkınlıkları ve 0 kan grubuna sahip kişilerde duedonal ülserin daha sık gözlendiği bilinmektedir [6]. Diğer yandan 0 kan grubuna sahip kişilerin diğer kan gruplarına göre koroner arter hastalığına yakalanma risklerinin daha düşük olduğu gösterilmiştir [7]. Kan grupları ile bazı otolojik hastalıkların ilişkisi literatürde araştırılmış olup özellikle gürültüye bağlı işitme kayıplarında bazı kan gruplarının yatkınlık oluşturabileceği saptanmıştır. Konjenital işitme kayıpları için çeşitli risk faktörlerini araştıran literatürde çeşitli makaleler mevcuttur [8-10]. Ancak konjenital işitme kaybı ile kan grubu ilişkisini ortaya koyacak literatürde çalışma bulunmamaktadır.
Koklear tüylü hücrelerin gelişmesinde insan kan grubu antijenlerinin eksprese edildiği gösterilmiştir ve kan grubu antijenlerinin iç kulak diferansiasyonundan sorumlu olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmada pediatrik bilateral sensörinöral işitme kayıpları ile Rh ve ABO kan grubu antijen ilişkisini ortaya koymayı amaçladık.

Yöntem ve Gereçler

Ağustos 2009 ile Ocak 2017 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, KBB Kliniği'nde bilateral çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybı tanısı ile koklear implant operasyonu yapılan ve çalışmaya dahil edilme kriterlerine sahip toplam 236 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. 18 yaş altı, bilateral çok ileri derece sensörinöral işitme kaybı olan (90 dB), pre-peri-post natal risk faktörü olmayan hastalar çalışmaya dahil edildi. Pre-peri-post natal risk faktörleri Tablo 1 de gösterilmiş olup bu risk faktörlerini taşıyan hastalar çalışma dışı bırakıldı [11]. Hastaların yaş, cinsiyet, işitme kaybı derecesi ve kan grubu verileri toplandı. Olguların ABO kan gruplarına ve Rh antijenine göre dağılımları ve dağılımın istatistiksel olarak anlamlı olup olmadığı araştırıldı. Ayrıca olguların kan grupları oranları Türk toplumundaki kan grubu sıklığı ile karşılaştırıldı. Çalışma öncesinde yerel etik kuruldan etik kurul onayı alındı. (Tarih:09.03.2018 Sayı:1192)
İstatistiksel yöntem
Verilerin tanımlayıcı istatistiklerinde frekans ve oran değerleri kullanılmıştır. Nitel bağımsız verilerin analizinde ki-kare test, ki-kare test koşulları sağlanmadığında Fischer test kullanıldı. Analizlerde SPSS 22.0 programı kullanılmıştır.

Bulgular

Çalışmaya dahil edilen toplam 236 hastanın 133'ü erkek ve 103'ü kızdı. Hastaların yaşları 6 ay ile 216 ay arasında değişmekteydi ve ortalaması 39 aydı. Hastaların yaklaşık %70 kadarı 4 yaş altında idi. Tablo 2 de hastaların yaş grupları ve cinsiyetlerine göre dağılımı görülmektedir. Çalışma grubunda en sık A Rh+ hastalar mevcuttu ki bu Türkiye'nin genel popülasyonunun kan grubu ortalaması ile benzer oranlardaydı. Kan grupları ve Rh antijenleri açısından çalışma grubu ile Türkiye ortalamaları arasında istatistiksel anlamlı farklılık gözlenmedi (p > 0.05). (Tablo 3, grafik 1).

Büyütmek İçin Tıklayın
Grafik 1: Kan grupları ve Rh antijenlerine göre çalışma grubu ve kontrol grubunun karşılaştırması

Tartışma

İşitme kaybı 1.000 yenidoğanın 1-3'ünde gözlenir ve bu oran yüksek risk gruplarında 10-20 kat artabilir [12-13]. Pediatrik yaş grubunda konuşma ve dil gelişimi açısından işitmenin çok önemli bir yeri mevcuttur. Pediatrik işitme kaybı konuşmada gecikmeye, dil gelişiminde bozulmaya, sosyal-duygusal sorunlara ve eğitim başarısızlığına neden olmaktadır [14-17]. Bu nedenle yenidoğanlarda işitmenin erken dönemde tespiti bu sorunların önüne geçilmesinde en önemli basamağı oluşturmaktadır. Özellikle ilk altı ay içinde yapılan erken müdahale hastaların yaşam kalitesinin yükseltilmesine yardımcı olmakta ve işitme engeli sıklığını azaltmaktadır [11,18,19].
Türkiye'nin farklı coğrafi bölgelerinde yaşayan toplam 443 bilateral işitme kaybı olan çocuk üzerinde yapılan bir çalışmada, farklı bölgeler arasında işitme kaybı prevalansı açısından istatiksel bir fark saptanamamıştır.
Bölgeler arasında işitme kaybı insidansı üzerinde cinsiyetin etkisi olmadığı gösterilmiştir.
Simetrik sensörinöral işitme kaybı tüm bölgelerde en sık işitme kaybı tipi olarak saptanmıştır. Bölgeler arasında bilateral simetrik sensörinöral işitme kaybı gelişmesinde pre-peri-post natal dönemdeki risk faktörlerinin farklılık gösterdiği ortaya konmuştur [
20]. Bizde çalışmamızda homojen bir grup oluşturmak amacıyla pre-peri-post natal dönemde risk faktörü taşıyan hastaları çalışma dışı bırakarak kan grubu tiplerinin bilateral sensörinöral işitme kaybı gelişiminde bireysel hassasiyet faktörü olup olamayacağını araştırmayı planladık.
İnsan iç kulağında koklear saçlı hücrelerin gelişmesi sırasında kan grubu antijenlerinin üretildiği, ultrastriktürel olarak ratlar üzerinde yapılan bir çalışmada saçlı hücre membranlarında ve sterosilialar üzerinde H grubu kan antijenleri saptandığı bildirilmiştir [21]. Kan grubu antijenlerinin tüylü hücre gelişimi, sinaptogenezis ve silyogeneziste rol aldıkları düşünülmektedir [21]. Tüm bunların ışığında, kan grupları bilateral sensörinöral işitme kaybı gelişiminde de bireysel hassasiyet faktörleri arasında yer alabilir.
Doğru ve ark.'ları 0 kan grubuna sahip kişilerde diğer kan grubuna sahip kişilere göre gürültüye bağlı işitme kaybı (GBİK) gelişimin anlamlı olarak daha fazla olduğunu belirtmişlerdir [22].
Ayçiçek ve ark. 'larının 438 çalışan üzerinde yaptıkları çalışmalarında Rh pozitif kişilerin diğer kan grubuna sahip kişilere göre GBİK gelişimine daha yatkın olduklarını ortaya koymuşlardır [23].
Farklı kan gruplarına sahip kişilerin farklı otoakustik emisyon yanıtları oluşturdukları ve 0 kan grubuna sahip kişilerin diğer kan gruplarına sahip kişilere göre azalmış otoakustik emisyon amplitüd değerlerine sahip oldukları saptanmıştır [24].

Bir başka çalışmada ise 0 kan grubuna sahip kişilerin gürültüye bağlı işitme kaybında koklear hasar için artmış riske sahip olabilecekleri belirtilmiştir [25].
Rh pozitif kan grubuna sahip anne ve babaların çocuklarında işitme kaybına daha fazla rastlandığı rapor edilmiştir [26].

Biz bu çalışmada kan gruplarının bireysel hassasiyet faktörü olabileceği düşüncesinden yola çıkarak bilateral sensörinöral işitme kaybı olan hastalarda kan grupları ve Rh antijenlerinin rolünü araştırmayı planladık ancak Türk toplumu ortalamaları ile istatiksel anlamlı fark ortaya çıkmamıştır.

Sonuç

Bilateral sensörinöral işitme kaybı nedeniyle koklear implant yapılan hastalarda kan grupları ve Rh antijenlerinin risk faktörü olmadığı görülmüştür. Ancak çalışmamız sınırlı sayıdaki olgu üzerinde yapıldığından daha kesin bilgiler için daha büyük sayıdaki olgu grupları üzerinde çalışmalar yapılmasının faydalı olacağı düşüncesindeyiz.